Beklemek... Gelmeyeni, olmayanı ya da bir varsayımı beklemek. The Pianist filminde geçen bir replikteki gibi... "Sanki çok ömrümüz varmış gibi, beklemeyi öğretiyor bize hayat." tecrübesiyle beklemek...
Tatar Çölü' nde de roman kahramanı Drago öğretiyor bize beklemeyi. Kendisi daha gencecik bir askerken onunla beraber Bastiani Kale'sine gidiyoruz. Ancak Tatar Çölü sınırındaki bu ıssız kalede kalmak gibi bir niyetimiz yok. Göreve başladıktan sonra üstlerimizle konuşup şehirdeki bir birliğe geçmeyi planlıyoruz. Oradan ayrılmak istediğimizi komutana söylüyoruz ama kalenin komutanı bizi en azından dört ay kalmaya ikna ediyor. Dört ay da geçiyor ve biz yine ayrılamıyoruz kaleden. Bir şeyler tutuyor ve biz de artık gelecek saldırıyı beklemeye başlıyoruz. Sonra bu ıssızlığın içinde boğulmuş kaledeki disipline şaşırıyoruz. Herkes kaleye gelecek bir saldırıyı şevkle beklemeye devam ediyor. Bu saldırı bir çok asker için kahraman olmanın önünü açacak ama kimseler saldırmıyor. Zaman zaman uzaklarda karartılar görülür gibi oluyor ama yine kimse gelmiyor. Dünyamız Bastiani Kalesi oluyor. Korkusuzca beklerken sıkılıyoruz bazen. Ne olacaksa olsun artık sabırsızlığında beklemeye devam ediyoruz. Ömrümüz geçiyor ve biz hala Bastiani kalesine gelecek o saldırıyı bekliyoruz. Kabuğumuzu kıramadığımız için bekliyoruz. Beklerken ölüyoruz.
Kitap merak uyandırıcı ve akıcı diliyle okurunu içine çekmeyi başarıyor. Öyle ki okur, okurken yaşlandığını hissediyor. Teğmen Drago'nun hayatını herkese yaşatıyor.
İnternette gördüğüm bir eleştirmenin de yazdığı gibi, kitabın belki de en iyi eleştirisi Pablo Nerudo'nun şu şiiri olmalı...
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
Sevgiyle Kalın...
Arka kapak yazısı:
Arka kapak yazısı:
İç karartıcı Bastiani Kalesi'ne vardığında genç teğmen Giovanni Drogo tarifsiz bir sıkıntıya kapılır. İlk görev yeri olan bu kaleyi bir gece bile kalmadan terk etmeyi ister, ama harekete geçemez. Sonunda en fazla dört ay kalabileceğine karar verir. Alışkanlıkların uyuşturucu etkisi, askerlik gururu, gündelik ritüellerle dolan bir hayat boşluğuna bağlanması ve Tatar Çölü'nün vahşi cazibesi bu dört ayı yıllara çevirir. Giovanni Drogo kimsenin gelip geçmediği, öte tarafında ne olduğunu, kimlerin yaşadığını bilmediği bir çöl sınırını beklemeye bırakır kendini. Ünlü İtalyan yazar Dino Buzzati'nin ilk romanı olan Tatar Çölü, hayatın anlamını ve insanın kaderine teslim olmasını sorgular. Kafka, Sartre ve Camus'nün değişik biçimlerde uğraştığı bu sorgulamayı kurgulayan Tatar Çölü, çağımızın önemli eserlerinden biridir.Sayfa Sayısı: 232