En iyi kitaplar, mutlaka okunması gereken kitaplar, ölmeden önce okunması gerekenler gibi listelerde yer bulan bir kitap Martı Jonathan Livingston. Bu nedenle, tabi birazda ince olmasından dolayı konusu hakkında ön bilgi edinme gereği duymadan okumaya başladım.
Özetle Martı Jonathan Livingston, hayatına kendi yön vermek isteyen, toplumun kısıtlayıcı kurallarını çiğnemekten kaçınmayan, hep yeni arayışların peşinde koşan bir yapıya sahip. Her gün yiyecek peşinde koşmanın, sadece yemek için çalışmanın saçmalığını yaşamak istemez. Hep yüksekler, daha yükseklere uçup sert sortiler yapma peşinde koşar. Tabi her toplumda olduğu gibi martı toplumunun kuralları da kendi kafasına göre takılan yeni yeni icat çıkaran tipleri sevmez. Bu arada her seferinde uzun uzun martı Jonathan Livingston yazmak yerine müsaadenizle kendisine John demek istiyorum. Neyse, nerede kalmıştık. Ayrılıkçı tipleri sevmeyen kuş toplumu sonunda bizim John'u sert kayalıklara sürgün eder. Ama John bu, durur mu? Hemen orayı da cennete çevirir.
John'un hikayesi tabi ki bu kadar değil ama bu kısa anlatım bile yüzeysel olarak kitabın neredeyse yarısı ediyor. Gerisini de anlatırsak benim anlattığımla kalabilirsiniz. Oysa şu an kişisel gelişim ya da motivasyon kitabı eleştirisi yapan şahsiyet, bu tür kitaplara hep ön yargıyla bakmıştır. Hepsini bir kefeye koyarak, okurunu aşırı motivasyonla toplumun içine saldığını düşünür. Külüstür bir arabaya aşırı hız yaptırırsan ya yolda dökülür ya da duramayarak bir yere toslar mantığındadır.
Velhasıl, kitabın ince, konunun basite indirgenmiş yalın bir dille aktarılması ve herkesin okuması gerekenler listesinden bir kitaba eksi atmamanız için kitabı okumanızı öneriyorum.
Okurken bizim John'a benim selamımı da iletiverin.
Sevgiyle kalın...