Anadolu da insanlar, özellikle elden ayaktan kesilmiş, varlığıyla yokluğu bir olmuş, herkesin saygı duyduğu ama kimsenin ciddiye almadığı dedelerin kendilerini dinletme yöntemidir öyküler. Haliyle sıradan olmamalı, içinde kültüre uygun ürpertici, korkutucu ve zenginlik hayali kurdurucu ögeler olmalı.
Anadolu'nun bir yerinde yaşayan Cezzar Dede de kendini bu yöntemle dinletenlerdenmiş. Tam on bir torununa içerisinde kayıp hazineler, cinler, periler geçen hikayeler anlatır dururmuş. Günün birinde her insanın kapısını çaldığı gibi Cezzar Dedenin de kapsını çalmış Ölüm. Hikaye bu ya, ölüm herkese son bir şans veriyormuş. Aralarında anlaşmışlar ve Cezzar Dede ile de hikaye anlatma yarışına tutulmuşlar. Bu yarışın sonunda da sekiz hikayeden oluşan bu kitap meydana gelmiş.
Hikayeler yörelerimize ve törelerimize uygun. Yani zombi yerine malum korktuğumuz şeyler var. Ancak bir çok hikayenin takibi zor. Daldan dala atlarmış gibi. Dinleyici değil anlatıcı odaklı. Anlatan eğlenirken dinleyen anlamakta zorlanıyor. Tam da kendini dinletmek isteyen dedenin akşam yaşadığını sabah kahvaltısından anlatmaya başlaması gibi.
Yazarın hikaye anlatımı da farklı. Örneklerini Mevlana'da gördüğümüzü iç içe geçmiş alt hikayeler örüntüsü ustaca işlenmiş. Ölüm ile Cezzar Dede birbirine hikaye anlatırken bir bakmışsınız Cezzar Dedenin hikayesindeki kahramanın anlatımıyla başka bir anlatıya geçmişiz. Hikaye bittikçe basamakları yukarı tırmanıp asıl hikayeye ulaşmışız. Labirent gezintisi gibi...
Kitap, blog sözlüğün kitap okuma grubunun seçkisi. Okurken zaman zaman sıkıldığım, hikayeden koptuğum olsa da kitap bittiğinde damağımda farklı bir tat kaldı. İhsan Oktay ile tanıştığım için kesinlikle pişman değilim.
Sevgiyle kalın...