Frankfurt Kitap Fuarı 2018 - Bir Kitap Kurdunun Dev Hayali


Herkese merhaba!
Yazmayalı baya olmuş yine. Aslında yazacak çok şeyim var ama zamanım yok, inanın. Şimdi Daredevil izliyordum ve "Aaaa blog'a yazacaktım!" diyerek bölümü yarım bırakıp buraya geldim. 
Ben yokken neler oldu? Yeni eve taşındık. Sonunda istediğim kitaplığa sahibim. Taşınırken 100'e yakın kitabı oraya buraya vermeme rağmen kitaplığa yine sığamadım ve artık şöyle bir şey yapıyorum: Elimde fazla olan kitapları ve okuyup, eh işte dediklerimi Instagram'da "Kim okumak ister?" diye soruyorum ve ilk yazan kişiye PTT ile gönderiyorum. Genellikle sürpriz bir kitap daha ekliyorum. Ve elbette kartpostal da... Çok güzel kartpostallar aldım. Neyse, olayım bu. Şart koymuyorum kitap gönderirken. Takip etmenize bile gerek yok. Duyuruları Instagram hikayelerimde paylaşıyorum. Belli saat yok. Bazen sabahın körü bazen gece yarısı haber verebiliyorum. Süper dengesiz bir insan olduğumu işte böyle anlayın. 😌

Şimdi gelelim yazının başlığına... Ben son iki yıldır birçok hayalimi gerçekleştirmeye başladım. Erasmus zamanı büyük bir açılış yapmıştım. Altı ülke gezerek, özellikle Amsterdam, kendimi bile şaşırtmıştım. Sonra ilk iş seyahatim için Makedonya'ya gittim. İlk kez yurt dışında edebiyat festivaline katılmıştım. Sonra yıllardır deli gibi dinlediğim Imagine Dragons'ın konserine gittim. Bayıldım, ayıldım ama her şekilde konseri izledim. (Bunların yazıları blog'da mevcut. Alt üst edip bulun bakalım.) Şimdi de hiiiiç aklımda yokken ama içten içe gitmek istediğim bir yere gittim: Frankfurt Kitap Fuarı!!! Bir kitap kurduysanız zaten kitap fuarlarına tapıyorsunuzdur. Yılın en sevdiğimiz zamanıdır. Yıllardır İstanbul Kitap Fuarı'yla aşk yaşarım. CNR'a bu sene ilk kez gittim. Sahaf Festivalleri efsane zaten... Diğer şehirlerdeki kitap fuarlarına gitmek için de can atıyorum. Ama FRANKFURT? Tamamen şans benden yanaydı. Geçen sene Cassandra Clare bu fuara katılmıştı ve "Benim biricik yazarım Almanya'da ve göremiyorum..." diye hüzünlenmiştim, burada çaktırmasam bile. 
Bir senede dev değişimler oldu benim için. Dört yıllık üniversite eğitimimi tamamlamak üzere büyük umutlarla Ankara'ya gittim. Derin bir depresyona girerek geri döndüm. Bir ay evde kafayı yiyecektim. Sonra Instagram'da bir ilan karşıma çıktı. Altı ay süper havalı bir edebiyat ajansında staj yaptım. (İş hayatımı buraya çok yansıtmak istemiyorum.) Mayıs ayında edebiyat festivalinde görevliydim. Fellowship programında da görev aldım. Ve çalıştığım ajans beni kadroya aldı. Makedonya sonrası Almanya lafı açıldı. Gitmeyeceğimi biliyordum çünkü daha çok yeniydim.
Frankfurt Kitap Fuarı, dünyanın en büyük -abartısız- kitap fuarıdır. Hafta içi sadece yayıncılara ve ajanslara kapılarını açar. İş toplantıları yapılır. Hafta sonu halka açılır ve kostüm partisi vardır.
Yine dört ayaküstüne düştüm. Haziran ayında Frankfurt'a gidiyorsun dediklerinde ilkten panik yaptım. "Ben ne yapacağım?" Sonuçta iş için gidiyorum. Üç boyunca bir güzel işle harmanlandım. Vizemi de kaptım. Hoop kendimi Frankfurt'ta buldum. 9-13 Ekim tarihleri arası oradaydım. Giderken öyle paylaşımlar yapmışım ki herkes "Ooo Jane geziyor, bu hayatı yaşıyor," dedi. Nö! İnanın bana ilk dört gün boyunca sabah 9 akşam 6 olmak üzere yarım saat aralıklarla toplantılara girdim. Yemeği bile diğer hall'e geçerken yiyebildim. 
Neler mi yaptım? Ajans'ta gençlik kitaplarını temsil ediyorum. (Beni gerçekten çok iyi tanımışlar. Direk bu alana verdiler. Pegasus'a ve Yabancı'ya taptığımı da biliyorlar.) Yurt dışındaki gençlik kitaplarını yurt içinde temsil ediyorum. Telif hakları falan filan. İşimi kime anlatmaya kalksam sanki zor bir formülden bahsediyormuşum gibi aval aval bakıyor ve "Ee yani hangi yayınevi?" diyorlar. Yayınevi değil canısı edebiyat ajansı... Neyse.

Gençlik kitaplarını satan yayıncılarla ve ajanslarla toplantı yaptım. Çok havalı değil mi? 😎 Ay bir de bana sorun! Aslında ilk iki gün toplantılara tek girmeyecektim. Yanımda beraber çalıştığım bir arkadaşım nasıl toplantı yapılacağını öğrenmem için beni yanında sürüklüyordu. Fakat, ilk gün bir toplantıya tek girmemi söyledi. Amerikalı bir yayıncı... Oh, no!!! Ellerim buz kesmiş, tir tir titreyerek toplantıya girdim. Önceden çocuğu stalkladığım için yüzünü falan biliyordum. Ama yanındaki amcayı hiiiç beklemiyordum. Karşımda iki Amerikalı...Hadi toplantı başlasın. 
Yarım saatlik toplantıyı jet hızıyla yaptım. Onlara konuşma fırsatı bile vermemişim. Şaşkın şaşkın bana bakıyorlar. "Ee şey İngilizcem çok iyi değil biliyorum ama..." dememle ikisi birden "Hayır hayır çok iyiydin. Konuşmamıza bile izin vermedin." deyip güldüler. Heh hehe deyip aptal aptal sırıtarak toplantıdan çıktım. Gerçekten jet hızıyla bir toplantı yapmışım... 15 dakika bana kalmış. Ben böyle zor bir toplantıdan sağ çıktığım için sevinirken defterimde bir sonraki toplantının yerine bakayım falan derken biri değişik bir aksanla ismimi söyledi. Kafamı kaldırmamla İspanyol aşkımla karşılaşmam mı? Alllaaaam iyi ki bugün süper seksi, şık giyinmiş ve kabarık saçlarıma el atmışım. Karşımda takım elbiseli, gülümseyen mavi gözler ve beni ele geçiren o gamzesi... Cidden onunla karşılaşmayı hiç beklemiyordum. (Mayıs ayında festival sırasında dört gün boyunca beraberdik. Yorgunluktan öldüğüm için son gün gamzesini fark edip aşık olmuştum. Festival sonrası biraz konuşmaya çalışmış ama her defasında 'iş' konuştuğu için pes etmiştim. Bana gelen erkekler neden hep işkolik?) 
Gidip, öptüm sarıldım. Ben normalde insanlara sarılırken havayı öperim. Ama bu yakışıklı şey her defasında yanaktan "cuk" diye öpüyor. Aslında bu öpüşme şeklini sevmem ama o öpünce eridim... Ehem, neyse. Ayaküstü konuştuk. Ona bir kez daha aşık oldum. Bizim ekipten biriyle toplantı yapmaya gidiyormuş. Az daha ben de geleyim diyecektim ki zamanımın azaldığını fark ettim. Vedalaştık ve gitti. Gitti iki gözümü çiçeği...
Ah, bir de ilk günümde Hachette'in gece partisine katıldım. 😊😊 En gurur duyduğum şeylerden biri de bu. Dev bir yayıncının partisine katılmak ha? İnanılmaz!!!
Sonraki üç gün boyunca gündüz bir toplantıdan diğer toplantıya koşturdum. Geceleri ise yayıncıların partisine katıldım. Penguin Random House Germany'in akşam yemeğine de katılmış olabilirim... Kendilerine tapıyor da olabilirim... (Ölüyorum anlasanıza!!!)

Çok sempatik çok eğlenceli ve çok değişik insanlarla tanıştım. Amerikalı, İngiliz, Kanadalı, İrlandalı, Norveçli, İtalyan, İspanyol, Fransız, Alman... Aklınıza kim gelirse... Aksan konusunda ya da konuşma sırasında sorun yaşamadım. Herkes süper anlayışlıydı. Taptığım insanlar da oldu. Genellikle çalıştığım şirketin ismini duyunca bana prenses gibi davrandılar. (Makedonya'da da böyle olmuştu.) 
Gerçekten benim için unutulmaz bir deneyim oldu. Kendime daha da güvenim geldi. Yurt dışında yaşayabilir miyim, kaygımı ortadan kaldırdı. Çünkü bir gün fuar çıkışı tek başıma kaldım ve Frankfurt'u rastgele gezip, kitapçılarda dolaştım. Lisede insanlarla iletişim kuramama sorunum olurdu. O tamamen ortadan kalktı. Patronumun yanında İngilizce konuşmaktan çekinirdim. Bu da yok oldu. Espri bile yapıyorum. :D 

Genel hatlarıyla Frankfurt Kitap Fuarı harikaydı. Kocaman bir yerdi. Altı tane hall'den oluşuyor. Aralarında biraz mesafe var. Bizim fuarlardan çok farklı. Bir nevi festival gibiydi. Bazen zamanım oluyordu ve meydanda oturup yemek yerken insanları ve yapılan etkinlikleri izliyordum. Bu arada şaşırtıcı bir şey oldu. Frankfurt'ta olduğumuz zaman boyunca hava inanılmaz güzeldi. İstanbul'da çorapsız yaşayamazken orada eteklerimi ve elbiselerimi çorapsız giydim. Son gün terledim diye söylendim bile. Her şey mükemmeldi!!!
Dediğim gibi son gün kostüm partisi oluyor. Öğrenciler çok güzel hazırlanıp gelmiş. La Casa De Papel ekibi, Harry Potter tayfası, Alice Harika Diyarı'ndaki karakterler ve daha aklıma gelmeyen bir sürü kostümlü çocuk vardı. Fuardan çok festival gibiydi gerçekten. 
Nereden nereye... Geçen sene bana bunları yaşayacağımı söyleseler kesin o kişiyi yumruklardım. O derece kötü bir hayatım vardı. Şimdi bu anlarımı sırıtarak paylaşıyorum. Daha nicelerine diyelim. Umarım herkes hayallerini gerçekleştirir. Hayatın en çekilir tarafı bu. Hayallerim olmasa ne yapardım bilmiyorum. 😐
Yazıyı güzel bitireyim. Karşınıza daha bir sürü dedikoduyla geleceğim. Gelecekte çok renkli fuarlar da olacak. Bir sonraki fuar gelene kadar kitap yorumlarına devam edeceğim. Söz valla, iki kitap yorumu gireceğim ay bitmeden.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane 

Previous
Next Post »